Bir bedenin durduğu yerde başka bir bedenin yeniden başlamasıdır organ bağışı.
Biri toprağa uzanırken, bir diğeri gökyüzüne bakmayı yeniden öğrenir.
Hakan Tosun’un ardından, bir kalbin ritmi başka bir göğüste sürmeye, bir çift göz başka bir sabaha bakmaya, bir çift akciğer yeniden rüzgârı içine çekmeye başladı.
Böylece Hakan, ölümsüzlüğün en insani hâlini buldu: paylaşılan yaşam.
Halkımız çoğu zaman ölümle birlikte her şeyin bittiğini sanır.
Oysa organ bağışı, “bitti” dediğimiz yerde yeniden başlar.
Bir annenin kalbi artık kendi çocuğu için değil, bir başkasının çocuğu için atar.
Bir göz, hiç görmediği bir yolda yürüyen birine ışık olur.
Bir böbrek, bir sabah suyunu kana kana içen bir insanda yeniden yaşamaya başlar.
İşte o anda ölüm, bireysel bir kayıp olmaktan çıkar; toplumsal bir dayanışmaya dönüşür.
Organ bağışı, sadece tıbbî bir eylem değildir; bir toplumun vicdan göstergesidir.
Bağışlanan her organ, yoksulluğun, savaşın, adaletsizliğin kararttığı dünyada bir umut filizidir.
Hakan’ın organları, sınıfı, inancı, kimliği, dili bilinmeyen bedenlerde yeniden nefes aldı.
Böylece o, sadece bir birey değil; insanlık ailesinin bir parçası, evrensel bir vicdanın sesi oldu.
Ama bu vicdanın tam karşısında duran, karanlık bir yüz daha var:
Organ mafyası.
İnsan bedenini ticaret nesnesine çeviren, yoksulluğu sömüren, çocukları kaçıran, savaş bölgelerinde insanların organlarını yağmalayan bu düzen, bağışın değil, yağmanın sistemidir.
Oysa Hakan gibi insanlar, bir yaşamı kurtarmanın ne kadar kutsal, ne kadar gönüllü ve insani bir şey olduğunu hatırlatır bize.
Gerçek organ bağışı, rızayla, dayanışmayla, sevgiyle olur.
Mafyanın karanlığına karşı durmak, bağışın aydınlığını savunmaktır.
Çünkü bir kalbi çalmakla, bir kalbi paylaşmak arasında uçurum vardır.
Biri insanlığı yok eder, diğeri insanlığı büyütür.
Bu yüzden diyoruz ki:
Organ bağışına sahip çıkmak, aynı zamanda organ mafyasına karşı mücadele etmektir.
Vicdanı korumak, bedeni korumaktır.
İnsanı korumak, insanlığın onurunu korumaktır.
Düşünelim:
Bir göz verdiğimizde, başkalarının dünyasına nasıl bakarız?
Bir kalp verdiğimizde, yabancı bir bedeni nasıl ısıtırız?
Bir ciğer, bir karaciğer, bir böbrek… Hepsi, yaşamın paylaşılan harfleri gibidir; biri eksik olunca cümle tamamlanmaz.
Bu yüzden diyoruz ki:
“Bir organ bağışla, yaşam cümlesinde bir kelime ol.”
Çünkü Hakan’ın hikâyesi bize öğretti:
Toprak da, insan da, hayat da paylaştıkça anlam bulur.
Ama karanlığa karşı da uyanık ol:
Çünkü yaşam, yalnızca gönülden verildiğinde kutsaldır.
Yazar: Türkan Doğan

