Hakan 1975’de İstanbul’da doğar. Tokatlı bir anne babanın oğludur. İstanbul’da ilkokulu bitirdikten sonra aile Tokat’a taşınır. Dört çocuklu ailenin üçüncü çocuğudur. Ablasının 1990’larda kurulmaya başlanan ilk özel radyoların birinde program yapması Hakan’ın da mikrofon ve kamerayla tanışmasına vesile olur. Meslek lisesi elektrik bölümünü bitirse de gönlünü radyoculuğa, kameraya, sanata kaptırmıştır.
Aile İstanbul’dan Tokat’a, oradan da İzmir’e taşınır. İzmir’deyken Ege TV’de çalışır. Artık aklı fikri kamerada, kısa videolar ve belgeseller yapmaktadır. Abla ve abisi İzmir’e yerleşirken ailenin geri kalanı İstanbul’a göçer. İstanbul’da Can Radyo’da çalışır. Artık kendini bu alanda geliştirmek, yetkinleştirmek, bir söyleşisinde söylediği gibi ‘‘ülkesine kamerasıyla yararlı’’ olmak istemektedir. O arada, bir şiir kitabı çıkarır. Ama arkası gelmez. Aklı, yüreği belgesel sinemacılıktadır.
Ve Hakan 2008 yılından, 2025 Ekim’inde sokak ortasında dövülerek öldürülene kadar ülkedeki ekoloji mücadelelerini takip eder. Ama ne takip! Kulvarının en hızlısı, en yiğidi, en çalışkanıdır. Çocukluk ve gençliğinde gezdiği gibi ama bu sefer daha çok Anadolu’da nerede bir doğa kırımı, talanı varsa oradadır. İdeali Anadolu’nun her canlı için daha yaşanır, cennet bir yer olmasıdır.
Bu amaçla Karadeniz’den Kaz Dağları’na, Akbelen Muğla’dan Hatay Samandağ’ına, Amasya’dan Rize İkizdere’ye, Ankara’ya, Malatya’ya, Sivas’a… nerede bir hak ihlali, ekolojik katliam, HES projesi, madencilikle yok edilen orman, dere, göl varsa Hakan oradadır. Hakan şehirlere de çevirir kamerasını. Tozkoparan’da, Ümraniye’de, Çekmeköy’de konut hakkı için mücadele edenlerin yanındadır. Beşiktaş’ta sokak dostlarımız için nöbet tutanların yanındadır. Kadıköy’de basın açıklaması yapan emeklilerle beraberdir. Gazetecidir, belgeselcidir, video eylemcisidir. Ama ondan önce doğanın da insanın da acısını derinden hisseden biridir.
Birçok meslektaşı Hakan’ın bir gazetecinin yaptığından çok çok fazlasını bir başına yaptığını söylüyor. 16 Ekim Perşembe günü Kağıthane Nurtepe Cemevi’ndeki cenaze töreninde konuştuğum bir arkadaşı ‘‘Hakan yirmi gazetecinin yaptığını tek başına yaptı’’ dedi. Bir şey aradığımızda ilk hemen onu arardık. Varsa elinde, hemen paylaşır, yoksa yine bildiklerini söyler, size yardım edebilecek insanlara yönlendirirdi. Hakan’ın sahadan verdiği haber ve videolar meslektaşlarınca çok sık kullanılırdı. Bunlardan hiçbir karşılık, para talep etmez; hatta adını vermeden, kaynak belirtmeden kullananlara da bozulmazdı. Çünkü haberlerini, videolarını ne kadar çok insan okudukça, izledikçe Anadolu’yu koruyanlar ordusu büyüyecekti.
Kısaca, bağımsız gazeteci, belgeselci ve video eylemcisiydi. Türkiye yeri doldurulması çok güç bir değerini, kıymetli bir evladını kaybetti. Bugün sadece onu tanıyanlar, mücadelesine tanıklık edenler değil; kurtlar kuşlar, börtü böcek, kediler, köpekler de yaslı en az dağlar, ormanlar, nehirler ve insanlar kadar.
Hakan en başından beri taraflıydı. Doğanın, tüm canlıların, yoksulların, mağdurların, ezilenlerin tarafındaydı. Bundan hiç vazgeçmedi. Popülizmin ve reklamın insanların başını döndürdüğü bir çağda o bozulmadan, dürüst, çalışkan, özgeci, mütevazı çizgisinden sapmadı. Çok kısıtlı bütçesiyle, çığlık atan ağaçların da insanların da yanında oldu. Kendi ifadesiyle ülkenin ‘’yangınlarına’’ koştu, belki söndüremedi ama karınca gibi tarafını belli etti. Tarafı adalet ve vicdandı. Toprağın, suyun, ağaçların ve insanların acılarıydı.
‘‘Yangın’’ olan her yere, çığlığını duyduğu her insana; çağırsalar da çağırmasalar da koştu. Deyim yerindeyse bir Hızır gibi. Bunca seyahatin giderini bir kişi ya da kurumdan karşılamadı. Hayatını küçük paralarla sürdürdü. Hafta sonları, boş zamanlarında düğünlerde, özel günlerde ücreti mukabil çekimler yaptı. İşte bu paralarla Anadolu’yu köy köy, karış karış gezebildi. Anadolu’nun toprağını, ormanını korumaya adadı ömrünün son yirmi yılını.
Hakan Tosun Çekmeköy’e de elini uzattı. Ormanları ve yeşil alanları koruma mücadelemizde kendisini aradığımda 2020’nin sıcak Temmuz günlerindi. Hiç ikiletmeden, uygun bir zamanında geldi çekimlerini yaptı. Müzikti, editti kurgusuydu… tamamladı ve gönderdi. Ve bizden beş kuruş bile istemedi. Teşekkürümüz ona yetmişti.
Ve derviş kılıklı insan 10 Ekim Cuma gece yarısı feci bir şekilde dövülerek öldürüldü. O akşam annesinin evine gidiyordu. Gidemedi. Cuma gecesini Cumartesi’ye bağlayan ilk saatlerde ambulansla hastaneye götürüldü. Hastanede olduğu nedense tam 27 saat sonra ailesine haber verildi. Yani Cumartesi’yi Pazar’a bağlayan sabahın saat dördünde. Bu karanlık 27 saatte ne oldu? Neler yapıldı?
13 Ekim 2025 Pazartesi günü akşam üstü beyin ölümü gerçekleşti. Ölürken de yaşamdan yana oldu: Ailesi vasiyetini yerine getirdi: Organlarını bağışladı. Ölürken de yaşamın tarafında oldu Hakan.
En yalın haliyle söylersek, Hakan Tosun bir vicdan ve adalet anıtıydı. Türkiye çok kıymetli, yeri çok zor doldurulacak bir evladını kaybetti.
Neden kalleşçe öldürüldü, bilmiyoruz. Biz de soruyoruz: Hakan Tosun’a Ne Oldu? Gerçekler ortaya çıkarılıncaya kadar da soracağız.
Yazar: Abbas Karakaya
Not: Bu yazı 17 Ekim 2025’te Çekmeköy Ekoloji İnisiyatifi’nin yapmış olduğu basın açıklamasında da okunmuştur.

