Hakan Erol: Baba Mansur Ocağının Işığında Bir Dede…

“Yol bir, sürek binbir.”

Bazı insanlar vardır, yaşadıkları coğrafyanın toprağını sadece ayaklarıyla değil, gönülleriyle de basarlar. Her adımları bir öğretiye, her nefesleri bir mirasa dokunur. Hakan Erol da işte o insanlardan biridir. O, Baba Mansur Ocağı’nın köklü geleneğini bugüne taşıyan, sözünü hakikatle örmüş, inancını muhabbetle yoğurmuş bir dededir.

Onun yaşamı, sadece bir soyun veya ocağın değil; bir yolun, bir nefesin, bir kültürün hikâyesidir. Bu hikâye, Anadolu’nun kadim dağlarında yankılanan deyişlerden, cem meydanlarında elden ele dolaşan lokmalardan, kuşaktan kuşağa aktarılan bir inanç direncinden doğar.

Bir Yolun İzinde

Hakan Erol, doğup büyüdüğü topraklarda erken yaşta tanıştı ocak geleneğiyle. Baba Mansur Ocağı, tarih boyunca yalnızca bir inanç kurumu değil, aynı zamanda bir adalet ve vicdan ocağı olmuştu. Bu ocağın evlatları, yüzyıllardır el ele, bel bele, dil dile vererek insanı merkeze alan bir yaşam biçimini sürdürdüler.
Erol da bu geleneğin bir devamı olarak, insanın özündeki nuru görmeyi, hakikati “ben”de değil “biz”de bulmayı öğrendi. Yolun rehberliği ona sadece inançsal bir görev değil, aynı zamanda yaşama biçimi kazandırdı.
Dedelik onun için bir makam değil, bir sorumluluktu. O, mihmandarlık yaptığı her evde, sohbet ettiği her insanda, hizmet ettiği her cem erkânında bu sorumluluğun bilincini taşır. Çünkü o bilir ki, dede olmak sadece sazla nefes söylemek değil; kalpleri bir araya getirmektir.

Bir Buluşmanın Hatırası

Hakan Erol’la ilk tanışmam, babam Hakk’a yürüdüğünde olmuştu. O gün, toprağa sırlanan babamın ardından Hakan Dede sazını eline almış, derin bir nefesle meydanı doldurmuştu.
Sazının tınısı, toprağın ve gökyüzünün arasına karışmış; hem vedanın hem kavuşmanın diline dönüşmüştü. O an, bu yolun taşıdığı derinliği, sessizliğin bile bir dua olduğunu hissetmiştim.

Yıllar sonra, Alevi-Bektaşi Dijital Arşiv çalışması için Ankara’ya gittiğimizde yollarımız yeniden kesişti.
Prof. Dr. Ayfer Karakaya Stump hocam ve Harward’da doktorasını yapan Özkan Karabulut ile birlikte evine mihman olduk. Kapısından içeri adım attığımızda, sanki bir ev değil de bir ocak eşiğinden geçmiş gibiydik. Hakan Dede’nin muhabbeti, alçakgönüllülüğü ve içtenliği bize yalnızca bir dedeyi değil, bir dostu, bir rehberi hatırlattı.

En son, yine Ankara’da, yorgun geçen bir günün ardından Prof. Dr. Ayfer Karakaya Stump ve Dr. Öğr. Üyesi Yasemin Karakuş ile birlikte Prof. Dr. Bedriye Poyraz hocamıda alıp bir kez daha Hakan Dede’nin evine mihman olduk.
O gün, yorgunluk yerini huzura bıraktı. Dedenin sofrasında bir tas çorba, bir kelime, bir tebessüm bile derin bir anlam taşırdı. Muhabbet uzadıkça, zaman da o evde durur gibi olurdu.

Cem’den Hayata Akan Işık

Hakan Erol’un dilinde cem; sadece bir ritüel değil, bir yaşamın özüdür.
Onun anlattığına göre cem, insanın kendiyle, toplumla ve Hak’la barıştığı yerdir. O, her hizmette, her gülbengde, her duada, yolun özünü hatırlatır:

“İnsan, insanda görür Hakk’ı.”

Bu anlayışla yıllardır Anadolu’nun dört bir yanında cem yürütmüş, taliplerle muhabbet etmiş, gençlere yolun inceliklerini anlatmıştır.
Zaman zaman şehirlerde modern yaşamın karmaşası içinde; bazen de uzak köylerde, bir avuç canla birlikte… Nerede olursa olsun, onun için cem meydanı her zaman birdir — orası gönüllerin birleştiği, kinlerin eridiği, kardeşliğin yeniden kurulduğu bir yerdir.

Baba Mansur’un Nefesi…

Baba Mansur Ocağı, tarih boyunca Alevi-Bektaşi yolunun temel ocaklarından biri olmuştur. Pir Mansur’un nefesiyle başlayan bu yol, çağlar boyu sayısız eren, derviş, dede ve talip tarafından taşınmıştır.
Hakan Erol da bu büyük zincirin bugünkü halkalarından biridir.
Onun sözleri, geçmişin bilgisini bugünün diliyle buluşturur. Deyişlerinde hem tarih vardır hem umut. Her muhabbetinde geçmişin izlerini güncel bir dille yoğurur, gençlere “Yol yenilenir, ama özü değişmez” der.

Bir Dedenin Sessiz Hizmeti

Hakan Erol, gösterişten uzak bir dede. Kamera önünde değil, gönül önünde yer almayı seçenlerden.
İnsanların dertlerini dinler, yeri gelir bir gençle gece yarısına kadar muhabbet eder, yeri gelir bir cenazede, bir doğumda, bir bayramda sessizce hizmet eder. Onun hizmet anlayışı, görünmek için değil; görünene vesile olmak içindir.

Evinde eşiyle birlikte sade ama anlamlı bir yaşam sürer. İki erkek çocuğu vardır.
Onlar için en büyük mirası; hakikati, doğruluğu ve yolun ışığını gelecek kuşaklara bırakabilmektir.

Hakikat Yolunda Bir İz

Bugün Hakan Erol’un adı geçtiğinde, onu tanıyanların yüzünde bir huzur belirir. Çünkü o, kimseyi ötekileştirmeden, kimseyi yargılamadan, insanın özündeki iyiliği esas alır.
Onun için inanç, sadece bir kimlik değil; insan olmanın sorumluluğudur.

Yolun tozunu elbisesine değil, kalbine bulaştırmış bir dede olarak Hakan Erol, çağımızın karmaşası içinde sade bir hakikat hatırlatıcısıdır.

Belki bir dağ köyünde, belki bir şehir cem evinde, belki de bir muhabbet sofrasında… Nerede olursa olsun, onun sözü hep aynı yere çıkar:

“Yol bir, sürek binbir.”

Bu yüzden Hakan Erol’un hikâyesi, sadece bir dedenin değil; bir yolun, bir inancın ve bir halkın direncinin hikâyesidir.

Ve o hikâye hâlâ yazılmaya devam ediyor — cemden ceme, gönülden gönüle, ışıktan ışığa…

Yazar: Taylan Özdemir