Kara Tren’de Makinist: Ali Aksın

haydarpaşa

Bateri Pedalı Tamiri ve Tren Ali

Heybeliada’da yaşayan bir arkadaşıma gidiyoruz oğlumla. Oğlanın baterisinin pedalı ara sıra tutukluk yapıyormuş; bozuk mu değil mi öğrenmek istiyoruz. Adada yaşayan arkadaşımı Deniz Lisesi’nden tanıyorum. Bilmediğim bir aleti, bildiğim bir arkadaşıma göstermek istiyorum. Açıkçası, tamircisi az bulunan bu aleti tanımadığım bir tamirciye götürüp kazıklanmak istemiyorum. Mekaniğe, söküp takmaya ve de rock müziğine merakı olduğunu bildiğim arkadaşım telefonda ‘‘tamam, getirin, ben anlarım bateri pedallarından’’ diyor. Ve güneşli bir Eylül günü oğlum MUK ile Bostancı’dan Heybeliada’ya geçtik. Arkadaşıma çarşıdaki pastaneden kahvaltılık bir şeyler aldık. Eve vardığımızda çay hazırdı.  

Ev, daha dış kapının önünden başlayarak eski, yeni, sökülmüş, bırakılmış parçalar, alet edevat, açılmış, açılmamış kutularla dolu. Ev aynı zamanda işyeri, çalışma mekanı. Sağda solda, köşede kenarda belki bir gün lazım olur diye atılmamış, ayrılmış parçalar, yaylar, vidalar, tren kataloglarıyla vb. dolu. 

Elimdeki işlerden yorulduktan sonra evde bir koltuğa, yatağa kıvrılıyorum, diyor arkadaşım. Yazın çok sıcak havalarda yastığına kaliteli, gerçek etil alkolden yapılma kolonya serperek. Bize de hoş geldiniz deyip döktüğü kolonya böyle hakiki bir kolonyaydı. İyi, kaliteli kolonyanın formülünden, kolonyaların nasıl bozulduğundan, bir zamanlar insanların içki niyetine kolonya içmelerinden de bahsetti.     

Bizi çalışma masasının bitişiğindeki uzun bir koltuğa buyur edip çaylarımızı getirdikten sonra pedalı eline aldı. Önce sorunun ne olduğunu, birinci elden, yani bateri çalan oğluma sorular sorarak anlamaya çalışıyor. Acele etmiyor. Ezbere bir şeyler yapmak istemiyor. Oğlumun söylediklerini dikkatlice dinliyor, iyi bir hekimin hastasını dinlemesi gibi.

Oğluma sorular sorarken bir yandan pedalın mekanizmasını, aslında ayakla kumanda edilen bir elektrik (açma kapama) anahtarı olduğunu söylüyor, sökerken gösteriyor. Anlatmayı, konuşmayı seviyor. Oğlumu tamir sürecine katmaya çalışıyor. Ölçü aletini tutturuyor, açıklıyor, yaptığı şeyleri anlamasını istiyor. Oğlumun anlayıp anlamadığına da dikkat ediyor. Çay içip sandviçinden lokmalar alsa da tüm dikkati elindeki işte. Çoğumuzun filmlerden, anlatılardan rastladığımız gerçek bir ustayla karşı karşıyayız kısacası.  

Lafı ben açınca, kimi esnafın çok kolay tamir işlerinde fahiş miktarda paralar istediklerini, bazılarınınsa küçük dokunuşlarla giderilecek arızaları bilerek ya da bilmeyerek gidermeyip insanları yanlış yönlendirdiklerini söyledi. İkinci duruma dair kendi yaşadığı bir örneği tatlı tatlı anlattı.   

Bir arkadaşı evindeki Bosch marka çamaşır makinası çalışmayınca servis çağırmış. Servisten gelen kişi makinanın motorunun yandığını; motoru sardırırsanız şu kadar para, makinanın yenisini alırsanız biraz fazla verirsiniz ve yerinizde olsam, biraz fazla verir, makinayı yenilerim, demiş. Arkadaşı servisten gelen kişiyi dinler ve yeni bir makine alır. Motoru yanık diye ıskartaya çıkan makinayı Ali alır. Söker, dağıtır, her tarafına bakar. Çok hafif yanık kokusunun motordan değil, motorun minik, ilk hareket düzeneğinden geldiğini bulur. Hadisenin yaşandığı zaman motor sarımı 6 bin, yeni makine 10 bin, ilk hareket düzeneğiyse (starter) sadece 10 liradır. Ali Almanya’ya bir gidişinde, Bosch fabrikasından starter’in katalog numarasını alır. Bu numarayla İstanbul Küçükçekmece’de bir bayide bu parçadan iki tane olduğunu yakınındaki bayi kanalıyla öğrenir ve bu iki parçayı da ısmarlar. Parçalardan birini arkadaşının makinasındaki yanmış parçayla değiştirir ve çalışamaz diye arkadaşından aldığı makine aslanlar gibi çalışmaya başlar. Ali o gündür bu gündür çamaşırlarını 10 liraya onardığı makinasında yıkamaktadır. 

Pedalı söküp içinin çalışır, sağlam olduğunu görüp tozunu da aldıktan sonra aynı özen ve yavaşlıkla topluyor. Ancak çalıştığını da kontrol edip bize öyle teslim etmek istiyor. Kontrol için bir ara kablo gerekiyor. Kabloyu bateriden sökmek ve sonrasında takması bizim için zor olacağından yanımızda getirememiştik. Kendisinde de kablo olmadığından, arkadaşlarından ödünç almak için iki arkadaşını telefonla aradı. Pedalın sağlam olduğunu ucuna bir bağlantı kablosu takıp çalıştırarak gösterip hem kendini hem bizi ikna etmek istediğini fark ediyorum. Elindeki işten bir an önce kurtulmak gibi bir düşüncesi yok. Aksine başladığı işi sindirerek, eksiksiz, hatta zevk alarak tamamlayan bir ustanın tavrı bu.  

Tezgahı olarak kullandığı masanın karşısında masanın en az iki katı büyüklüğünde bir tren kurgusu var. İstasyonlar, tüneller, lokomotifler, trenler ve tabii ki rayların olduğu bir kurgu bu. Yani bir model tren kurgusu. 45 yıl önce mekaniğe, söküp takmaya meraklı olduğunu hatırladığım arkadaşımın 45 yıl sonra Türkiye’nin ilk ve tek model trencisi olduğunu da bugün öğreniyorum. İşte yazının geri kalanı arkadaşım Ali’nin Tren Ali’ye dönüşmesinin hikayesi.

ALİ AKSIN: oyuncak trenleri unutamamak 

Ali Aksin henüz on aylıkken babasını beyin kanamasından kaybeder. Ailenin tek çocuğu, 1966 doğumlu. Bankada memur olan annesi büyütür. Almanya’ya işçi göçünün başladığı 1950’lerde, dayısı da Almanya’ya ilk gidenler arasındadır. Dayısı, Ali dört ile altı yaşlarındayken ona iki defa oyuncak tren getirir. Oyuncak trenler temsili değil, model trenlerdir. Tren sevdasının tohumları bu iki oyuncakla atılır. Ali Usta olmaya daha vardır. Ali, dayısının getirdiği bu iki model treni hala saklıyor.   

Fenerbahçe Orduevi’ni gören bir evde otururlar. Orduevine gelip giden subaylara özenir; dayısının da etkisiyle Deniz Lisesi sınavlarına girer ve kazanır. Yukarıda yazdığım gibi Ali’yle Deniz Lisesi’nde tanıştım. Ali lise ikinci sınıfın sonunda ayrıldı, bense devam edip bitirdim. Konumuz olan trenlerle devam edelim.  

İlkokulu, ortaokulu ve hatta liseyi de yatılı okur. İlkokul Küçükyalı’da. Banliyö treniyle gidip gelir. İlkokuldan sonra sınavlara girer, Arifiye Öğretmen Okulu ve Vefa Lisesi’ni kazanır. Anarşi yılları, 1970’ler. İstanbul karışık diye Vefa Lisesi’ne göndermek istemezler. Trenle gidip geleceksin ve okul istasyonun yanında dediklerinde, hiç duraksamadan, Arifiye’deki yatılı ortaokula yazdırın beni der. İşin içinde trenler, tren yolculukları vardır çünkü. İlk sene okula ve eve buharlı Adapazarı Ekspresi ile veya DE 21 500 lokomotifli Boğaziçi Ekspresi ile gidip gelir. Adapazarı-Haydarpaşa hattı elektrikliye dönüştürülürken, bir yolunu bulup tren hattında çalışan işçileri seyreder. Tren sevgisi o kadar büyüktür yani.

Çocukluğumda beni trenlerden başka çeken oyuncağım olmadı diyen Ali Usta’nın yirmili yaşlarının başında tren sevdası artar. Evdeki bütün masaları bir araya getirip üzerine devasa kurgusunu yaptığında yirmili yaşların başlarındadır. Ondan birkaç yıl önce de salondaki halılar üzerine devasa bir tren yolu kurgusu yapmış, arkadaşlarını davet etmiştir. Arkadaşları makinistliğini, dispeçerliğini, makasçılığını, inşaatçılığını hayranlıkla saatlerce izlemişlerdir.

Model trencilik lokomotiflerin, vagonların, rayların ve demiryolu çevresindeki birçok nesnenin küçültülmüş ölçekte modellenmesidir. Model trencinin hayal ve ekonomik gücüne ve de teknik kapasitesine bağlı olarak yarattığı dünya lokomotifler, vagonlar, raylar, sinyaller, yollar, diğer araçlar, ışıklar, insan ve hayvan figürlerinin yanı sıra, çevredeki dağları, gölleri, ormanları, köprü ve tünelleri de kapsamaktadır.

Heybeliada’da evinde başladığımız, dönüş vapurumuzu beklerken sürdürdüğümüz sohbet biranın da dokunuşlarıyla koyulaştıkça, o daha çok anlatmak bense daha çok dinlemek istiyordum. Masamızın yanından geçen bir genç kadını göstererek böyle boylu poslu güzel bir sevgilim vardı, sene 1993 olmalı, dedi. 

Tatile gidiyoruz Bodrum’a. Yolda, Selçuk’tan geçerken Çamlık köyündeki lokomotif müzesini görüyorum. Dönüş yolunda durup burayı kesin gezmeliyim diye aklımdan geçiriyorum. Tatilimiz sona gelirken kız arkadaşıma diyorum ki bak, ben Bodrum’dan bir gün erken ayrılmak istiyorum, Selçuk ilçesinden geçerken otobüsten gördüğümüz müzeyi gezmek istiyorum. İster Bodrum’da bir gün daha kal, istersen benimle gel, ben gidiyorum; karar senin, dedim, diyor. Arkadaşı Ali’yi kırmaz, tatillerinin son günü, resmi adı Çamlık Buharlı Lokomotif Müzesi olan trenler müzesini gezerler.    

Küçük yaşlarda bağlandığı trenler, trenlere duyduğu sevgi 2012’ye geldiğimizde başka bir boyut daha kazanır. Hollanda’da 2012’de yapılan bir model tren (OnTraxs!) yarışmasına kendisi dahil dört kişilik ekiple katılıp yarışmada birinci olurlar. Ali ekipte, tren kurgusunun teknik işleriyle; yani elektrik tesisatları, bilgisayar programlamaları ve lokomotiflerin bakımları gibi işleri üstlenir. 

Ali ve arkadaşlarının kurgusu Avrupa’nın en iyi model tren kurgusu seçilir. Bu kurgu şu an Rahmi Koç Müzesi’nde sergilenmektedir. Dahası, bu yarışmadan kazandığı birincilik belgesini ustalık belgesi sayar. O yarışmadan sonra, on yıllara yayılan hobisi profesyonel bir uğraşa dönüşür. Bugün Ali Aksın usta Alman üreticisi Märklin’in Türkiye’deki tek resmi bayisi, satıcısı ve yetkili tamir servisidir. Daha da önemlisi, Türkiye’de model tren kurulumu ve de projeleri yapan tek kişidir Ali. Türkiye’de Ali’den başka model trenciler vardır ama bu işten para kazanan ve geçimini sağlayan kendisi gibi başka kimse yok. Bu alanın tek profesyoneli olarak Ali Aksın her sene en az üç fuara giderek alandaki gelişmeleri, yenilikleri takip etmeyi de sürdürür.   

Ali, model trenciliğin beyni sayılan teknik işlerde kendi kendini yetiştirmiştir. Herhangi bir mühendislik eğitimi yoktur. Okuduğu okullar sırasıyla şöyledir. 1979-1983 yıllarında Deniz Lisesindedir; lise birinci sınıfı iki kere okuyup lise ikiyi bitirdikten sonra ayrılır. Bu ayrılmasını ‘‘aklıma başıma geldi ve ayrıldım’’ diye özetlemektedir. Lise son sınıfı 50. Yıl Tarhan Lisesi’nde bitirip üniversite sınavına girmiş, ilk girişinde İTÜ Deniz Bilimleri Fakültesini kazanmış ama gitmemiştir. 1985 yılında Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Fotoğrafçılık bölümünü bitirir. Yıllarca profesyonel fotoğrafçılık yapar. Fotoğrafçılık okumasının kendisine gelişmiş bir perspektif bilgisi kazandırdığını ve bunun model trencilikte işine çok yaradığını söylüyor. 

Model trenciliğin ülkedeki tek profesyoneli olan Ali Usta’nın müşterileri çok paralı insanlar. Siyasiler, holding sahipleri falan. Çünkü bu pahalı bir hobi. Model trenler, aksesuarları, rayların vs.’nin Euro bazında fiyatlandırılması ve yurtdışından satın alınması bir yana, bu pahalı hobinin kurulumu için evinizde hatırı sayılır büyüklükte bir alana/odaya da ihtiyacınız var. 

Ali, arada model tren kurulması teklifleri de alır. Örnekse, Sunay Akın’ın Çocuk Müzesi kafeteryasına yerleştirilecek, işleyen ve çocukların oynayabileceği bir model tren kurgusu hazırlamak üzere davet edilir. Mekanın ölçülerini alır, atölyesinde günlerce çalışarak dijital projeyi hazırlar, kağıda döker ve ilgili kişilere sunum yapar. Hazırladığı proje maliyeti bakımından orta ölçekli bir projedir. Ama müzesinin bahçesine Tesla gibi pek de ucuz olmayan arabalarını park eden müzenin sahibine fiyat nedense yüksek gelir ve projeyi yaptırmaktan vazgeçer. 

Konuşmamızın bir yerinde Haydarpaşa’nın gar kalması için verilen mücadeleyi de sordum. Haberi olduğunu, mücadele edenlerin birçoğunu tanıdığını ama rolü ya da dahlinin olmadığını söyledi. Benzer şekilde, ulaşım politikaları ve demiryolları konulu soruma da ‘‘işin politik kısmında yokum’’ diye yanıtladı. 

Ama ne gam, Ali Aksın ustanın, nam-ı diğer Tren Ali’nin hayatında model trenler sağlam, değişmez yerini koruyor. Evinden beraberce çıkmadan önce, pedalı tamir ettiği odada büyük bir kurgu üzerinde duran trenleri bizim için çalıştırdı, kısa bir gösteri yaptı. Raylardan çıkan sesler, lokomotiflerin çalışma sesi, trenlerin hızlarını, hatlarını değiştirdikçe yüzüne yayılan sakin mutluluğu ve ışıltıyı fark ettim. Yüzündeki bu mutlu ifadeyi kendisine söylediğimde ‘‘trenler bitmez; kurması da oynaması da tamiri de’’ diye karşılık verdi. Gökyüzü gibi bir şey şu çocukluk/Hiçbir yere gitmiyor. Edip Cansever’in bu iki dizesi aklıma geliyor.   

Sohbetimizin sonunda, bizi iskeleye geçirirken, aslında trenlerin daha uzun sohbetleri kaldıracağını, ancak sohbetlerin görseller eşliğinde daha lezzetli olacağını da söyledi Ali Aksın. Bu yazı burada bitse de sohbetlerden ikimiz de alacaklı olalım. Gerçek trenler, model trenler, tren yolculukları eksik olmasın hayatlarımızdan! 

Yazar: Abbas Karakaya