Her şey küçük bir hayalle başlar. Küçücük bir niyet, bir damla gibi düşer insanın yüreğine… Sonra o damla çoğalır, birikir, akışa karışır. Katre Band’in hikâyesi de işte böyle bir damladan doğdu. Hacıbektaş’ın dinginliğinde, arkadaşlığın sıcaklığında, müziğe duyulan saf aşkta filizlendi.
Hacıbektaş, sadece bir kasaba değil; aynı zamanda bir kültürün, bir inancın, bir yolun taşıyıcısıdır. Taş sokakları, eski evleri, meydanındaki kalabalığıyla bile insana sanki “burada bir şeyler anlatılmalı” der. İşte o anlatının en güzel yollarından biri müziktir. Ve Katre Band, bu sesin, bu ruhun yeni bir dili oldu.
Grubun kalbinde, sesiyle insanın içine dokunan Nazlıcan Şahiner var. Onun sesini tarif etmek kolay değil. Çünkü bazen bir ağıt gibi yanık, bazen bir sevinç türküsü gibi coşkulu, bazen de bir masal anlatıcısı gibi dingin. Nazlıcan sahneye çıktığında, şarkı söylemekten öte bir şey yapıyor: Kalbini açıyor, dinleyenleri içine alıyor. O anlarda sesin ötesinde bir bağ kuruluyor. Dinleyen herkes kendinden bir parça buluyor onun yorumunda.
Nazlıcan’ın yanında duran, her melodiyi sırtlayan, duyguyu taşıyan bir başka dost var: Eren Kaya. Elinde akustik gitarıyla, adeta ikinci bir dil konuşuyor. Tellerin titreyişiyle yalnızca ritim vermiyor; aynı zamanda duygulara yön veriyor. Onun parmaklarından çıkan notalar bazen ince ince yağan bir yağmur gibi, bazen coşkulu bir rüzgâr gibi, bazen de içe işleyen bir sessizlik gibi duyuluyor. Dinleyenler, gitarın tellerinden yayılan o titreşimlerle başka diyarlara, başka duygulara yolculuk ediyor.
Ama Katre Band’in tınısı sadece ses ve gitarla sınırlı değil. Volkan Efe Kavlak’ın kemanı, şarkılara bambaşka bir derinlik katıyor. İnce, zarif ve kimi zaman içli nağmeleriyle keman, grubun müziğini adeta göğe yükseltiyor. Dinlerken insan, bir kuşun kanat çırpışını, bir dağın yamacındaki serin rüzgârı ya da bir hatıranın ince sızısını hissediyor. Volkan’ın kemanı, şarkıları sadece duyulur değil, aynı zamanda görülür ve yaşanır hale getiriyor.
Ve elbette ki Yusuf Erbaş’ın bağlaması… Anadolu’nun sesi, yolun dili, köklerin derin yankısı onun parmaklarından dökülüyor. Her bir tel, kadim bir hikâye gibi titriyor. Bazen bir cem meydanının dinginliğini, bazen köy odalarının muhabbetini, bazen de gençliğin coşkusunu hatırlatıyor. Yusuf’un bağlaması, Katre Band’in müziğini sadece bugüne değil, geçmişe ve geleceğe de bağlayan güçlü bir köprü oluyor.
Katre Band’in güzelliği, aslında çok büyük şeyler vaat etmemesinde gizli. Onlar sahneye çıktığında, “biz size şunu sunacağız” demezler. Bunun yerine, “biz buradayız, biz buyuz” derler. İçtenlikleri, doğallıkları ve samimiyetleriyle aslında en kıymetli olanı sunarlar: Gerçek bir paylaşımı.
Bir konserlerinde, küçük bir salonda ya da belki bir meydanın köşesinde, şarkılar söylenmeye başladığında, ortam bambaşka bir hâl alır. İnsanlar önce sessizce dinler, sonra mırıldanmaya başlar, sonra hep bir ağızdan eşlik eder. O anlarda şarkı sadece Katre Band’e ait olmaktan çıkar, herkesin olur. İşte o yüzden Katre Band, sadece bir müzik grubu değil, bir dostluk köprüsüdür.
Adlarının anlamı da çok şey anlatıyor: Katre, yani damla. Bir damla, küçücük görünür ama yaşamın özüdür. Bir damla, toprağı yeşerten, susuzluğu gideren, kalbi ferahlatan bir armağandır. Katre Band de böyle bir damla… Belki küçücük bir yerden doğdular, belki yollarının başındalar, ama taşıdıkları öz koca bir denizi çağırıyor. Çünkü her dinleyici kendi damlasını o denize bırakıyor. Her konser, her şarkı, her nota bu denizi büyütüyor.
Onların müziğini dinlerken insan sadece kulağıyla duymuyor; kalbiyle de hissediyor. Çünkü şarkılarında dostluğun sıcaklığı var, yolun izleri var, gençliğin coşkusu var, geçmişin hikâyeleri var. Anadolu’nun köklerinden beslenirken, bugünün ruhunu da taşıyorlar. Bu yüzden hem tanıdık hem de taptaze geliyor melodileri.
Katre Band’i dinlemek, aslında biraz da bir yolculuğa çıkmak gibi. Hacıbektaş’ın taş sokaklarından başlayıp, bir dağın yamacına, bir derenin kenarına, belki bir festival alanına uzanan bir yolculuk… Her şarkı yeni bir durak oluyor. Ve o yolculukta insan kendini yalnız hissetmiyor, çünkü yanında Nazlıcan’ın sesi, Eren’in telleri, Volkan’ın kemanı, Yusuf’un bağlaması ve Katre Band’in dostluğu var.
Belki de en önemlisi şu: Onlar müziği sadece müzik için yapmıyorlar. Onlar için şarkı söylemek, bir nefes almak, bir söz söylemek, bir dertleşmek kadar doğal. Bu yüzden dinleyiciye geçen şey sadece ses değil; samimiyet, içtenlik ve gerçeklik oluyor.
Günün sonunda Katre Band bize şunu hatırlatıyor: Bir damla küçüktür ama damlalar birleşirse deniz olur. Onların müziği de işte öyle; küçük bir yerden, küçük bir hayalle başladı. Ama büyüyor, çoğalıyor ve daha çok kalbe dokunuyor. Belki yarın başka şehirlerde, başka sahnelerde olacaklar. Ama nerede olurlarsa olsunlar, özleri hep aynı kalacak: Saf, içten ve dostça…
Ve belki de onların en güzel tarafı bu: Dinleyen herkesin kalbine bir damla umut, bir damla sevinç, bir damla huzur bırakmak.
Katre Band; Nazlıcan Şahiner’in içten vokali, Eren Kaya’nın akustik gitarı, Volkan Efe Kavlak’ın kemanı ve Yusuf Erbaş’ın bağlamasıyla, bir damladan çoğalarak büyüyen ezgilerini dostlukla ve samimiyetle paylaşıyor.
Yazar: Taylan Özdemir
